Üç Hikaye - Bir Atasözü

Euromold fuarı sonrası öncelikle Almanya izlenimlerini yazmak isterim. Dışarıdan bakıldığında çok hissedilmese de kriz izini şimdiden bırakmış. Mezun olmuş ve hala üniversite’de okuyan Türk gençleri dahil herkes Türkiye’ye kesin dönüş yapıp çalışmak istediklerini belirttiler . Hatta üniversite’ye hazırlanan  stant hostesimiz bile üniversitede seçeceği bölümü Türkiye’de çalışma olanaklarına göre seçeceğini belirtti . Bitirme tezi için şirketimizde çalışmak üzere de bir başka Türk standımıza geldi ve iş olanaklarını sordu. Özeti okumuş yeni nesil Türkler; Türkiye’ye çalışmaya inanılmaz hevesliler. Alman şirketleri kriz sebebi ile öncelikle  Almanları tercih ediyormuş… Umarım bu rüzgarı Türk firmaları iyi değerlendirir. Alman ekol ve kültürüyle iyi yetişmiş gençlerimizi kazanırız. Çok da faydalı olurlar.


90’lı yılların başında ilk kez Euromold’ a gittiğimde taksicilerin çoğu Türk idi. Şimdi çok azı Türk. Genelde İran, Hint ve Afrika ülkelerinden gelenler ağırlıkta . Türkler sınıf atlamış diyebiliriz. (geçen sene de bu durum vardı ama bu sene daha net gözüküyor) En az 10 saat çalışma zorunda olduklarını  söylediler. Bazı günler 14 saate kadar da çalışıyorlarmış.  Zaten taksi ücretleri de bunu kanıtlıyor. Geçen sene de aynı otelde kalıp 6-8 Euro’ya fuar alanına giderken şimdi 10 Euro üstünde ödeme yaptık. Anlayacağınız Alman taksiciler dahil herkes krize kendince çareler bulmuş.


Trafikte sol şeritte hiç kamyon görmedim, sürekli şerit değiştiren, makas atan ve  2. Şerit oluşturup dönüşe kaynayan araba da hiç yoktu. Hiç korna sesi de duymadım. İstanbul’da yaşayan biri için rüya gibi.


Türkiye’nin ülke olarak imajı inanılmaz yükselmiş. Türk firması olduğumuzu öğrenince hangi ülkeden kiminle konuştuysak, ülkemize övgüler yağdırdı. Krizde Türkiye ve Türk firmaları çok iyi performans gösterdi. Türkiye’yi Avrupa birliğine almayanlar ve henüz Türk firmaları ile çalışmaya başlamayan Avrupalı firmalar düşünsün.  


Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar. (H.Dunant )


Yılbaşı yaklaşıyor. Hayata dair ne olduğumuz, neler yapmak istediğimiz kısaca öz eleştiri ve kendimizi dinlememiz için harika bir dönem. Koca bir yıl geride kalıyor ve tüm güzelliği ile tertemiz bir yeni yıl önümüzde olacak. Bu nedenle teknik bir yazı yerine müsaadenizle 3 tane hikayeyi sizinle paylaşmayı daha doğru buldum.


Kavak Ağacı İle Kabak

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.


Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:


-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-Niçin?

"Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için !”


Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir.  Her işte alın teri ve emek şarttır.


En İyi Buğday

Her yıl yapılan “en iyi buğday” yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:


-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi.
-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. “Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor ”.


Sevgi ve bilgiyi paylaşmak en yakınımızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Bilgiyi saklamanın çok ayıp olduğunu öğretmişti bize büyüklerimiz. Umarım bizler de yeni yılda Türk firmaları olarak birlikte çalışarak ve güçlü yanlarımızı, bilgilerimizi paylaşarak daha da güçlü olacağımızın bilincine varırız.

Geleceğini biliyordum… 
Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,


“Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.”


Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;


-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

“Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…”


Güven vermek önemlidir. Güven duymak da önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.

Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.' 

Afrika Atasözü

Ülkemize ve şirketlerimize verimli ve başarılı bir yıl, aileleriyle birlikte herkese sağlık ve mutluluklar dilerim.
Yeni yılınızı kutlarım.
Hakan ÜNLÜ