Firmaların istikrarlı büyümesi; piyasaya sürdükleri yeni ürün sayısı, hızı ve inovasyon performansına bağlıdır. Yeni ürünlerin üretimine geçişteki iki temel unsur ise ürün tasarımı ve kalıp imalatıdır.
Yatırım kararının alınması ve fizibilite aşamasındaki en önemli gider kalemi olarak; kalıp fiyatları öne çıkar.
Bu aşamada firma profilleri ve organizasyonları farklılık gösteriyor;
1-AR-GE’yi bünyesinde bulunduran, kalıbı dışarıdan satın alan firmalar;
Ana ve yan sanayilerimiz başta olmak üzere genel olarak tercih edilen bu düzende firma, Ar-ge üzerinden bilgiyi yönetir ve yeni ürün yönetimi odaklıdır. Esas faaliyet alanı dışında kalan kalıp imalini kuvvetli satınalma departmanı, kalıp takip departmanları ve eksiksiz kalıp imalat prosedürleri ile yönetirler.
2-Ar-ge ve kalıphanesi kendi bünyesinde olan firmalar;
Firma sahibinin imalat ve kalıpçılıktan geldiği durumlarda , kuvvetli bir kalıphane bölümü oluyor. Burada kalıphane tarafı kuvvetli iken Ar-Ge ve ürün geliştirme genellikle firma içinde kalıphaneye göre nispeten pasif kalabiliyor. Tabii bu ikiliyi hibrid çalıştıran çok başarılı yan sanayilerimiz de var. Birçoğu zaten AR-GE merkezi de oldu. Bu firmaların büyüme hızı, müşteri segmentasyonu ve ürün çeşitliliğine bakın, inanılmaz başarılılar. Çoğu da bulunduğu sektörü arkasından sürükleyen firmalar.
3- Zorunlu olarak kalıphane kuranlar;
Kalıpçılardan ve problemli kalıplardan bıkıp kalıphane kuranlar da az değil ülkemizde. Firma belirli bir ritmi yakalayıp ihtiyaç duyduğu kalıp miktarı arttıkça kalıp fiyatlarını minimize ederim düşüncesi ile kalıphane kuruyor ki bu durum hem çok yanlış ve hem çok doğru. Aynı tasarım ofisi kurmak gibi. Verimli çalışıp ,iyi bir ekip kurabiliyorsak ne ala. İnsan kalitesi, önce insan. Kalıpçılar sanatkar ruhlu insanlar. Halden anlamak lazım tabii ipin ucunu kaçıran da çok aralarında.. İş sadece makineleri almaya bağlı değil çünkü. İnsan ve yönetim odaklı bir süreç Ar-ge ve kalıphane yönetimi.. Sırf bu verimsiz çalışan firma içi kalıphaneler sebebi ile bakım onarım atölyesine dönüşen çok bölüm biliyorum.
4-Ar-ge ve kalıp ihtiyacını dışarıdan temin edenler;
Genellikle üretim ve satış odaklı bu firmalar riski minimize edip, bildikleri işe odaklanırlar ki bana göre çok doğru bir yaklaşım. Her zaman söylerim asıl olan satıştır. Dünyanın tüm fabrikaları, tüm kalıphaneleri sizin. Yeter ki süreci iyi yönetebilin. Marka ve satış ağı kuvvetli bir firma doğru tasarım ofisi ve kalıphanelerle çalışınca sırtı yere gelmiyor. Krizlerde çok daha esnek olarak büyüme veya küçülme kapasiteleri var.
5-Ar-ge ve kalıp ihtiyacı olduğu halde yıllardır bekleyenler;
Bu grup kriz sonrası oluştu. Yoğurdu üfleyerek yemekten artık yeni ürün yapmayı unuttular. Kan kaybedenler grubu. Oysaki ülkemizdeki girişimcilik ruhu, dinamizm ve esneklik kimde var?
İşin diğer tarafında da kalıpçılar var. Türk kalıpçılığı yıllardır gelişemiyor. Hak ettiği yere gelemiyor. Yıllardır özellikle ana sanayiler ülkemizde yapılabilecek kalıpları ısrarla yurtdışında yaptırdılar. Hala da devam ediyor bu süreç. Kalıplar, ülkemizde yaptırılmaya başlayınca da Avrupa fiyatlarının çok çok altında yaptırılmaya çalışılıyor. Oysa ki çok kaliteli kalıp imali; çok kaliteli insanlar, iyi bir makine parkı ve yüksek yatırım sonrası oluşuyor. Bunun da bir bedeli var. Avrupa’ya göre %20-30 ucuz olsun yerine, yarı fiyatına yaparsın zihniyeti Türk kalıpçılığının bana göre atılım yapabileceği 90’lı yılların başında sektörü yanlış yola itti. Fırsat kaçtı.
Kaliteli makine parkı ve kurumsallaşmayı sağlayacak finansal gücü elde edemediler. Ülkemiz kalitesiz Uzakdoğu malı makine parkı ile doldu.
Diğer taraftan Tayvan, Çin, Kore ve Portekiz kalıpçılarında gördüğümüz ortak çalışma kültürü ve 50-100 kalıptan oluşan bir projeyi alıp bitirecek bir yapılanma Türkiye’de yok. Böyle olunca da ana sanayimiz haliyle yurtdışında çözüm arıyor. Özellikle otomotiv ve beyaz eşya sektörleri ne kadar istese de yurt içinde tüm kalıpları yaptırabilecek alternatifleri bulamıyor.
Profesyonel iş yaşantımda hem ana ve yan sanayi gömleğini giymiş hem de uzun yıllar ürün geliştirme ve kalıphane bölümleri kurup yönetmiş biri olarak içtenlikle belirtmeliyim ki; kalıp yaptırmak Türkiye’de hala sıkıntılı bir süreç.
İşin diğer tarafında da kalıp imali yapanlar var ;
1-Bayrampaşa piyasası:
Burada bulunan iyi kalıpçılarımız üzerine alınmasın ama insanın adı çıkacağına canı çıksın derler ya işte durum tam olarak bu. Yerli Çin… Fiyatlar yerlerde, kalite meçhul. Üstelik bu fiyatlar, iş verilmese de fiyat karşılaştırması yapılırken kalıp yaptıracak firmalar için iyi bir fiyat başlangıç noktası olarak görülüyor. Düzgün firmaların ilk fırsatta İkitelli ‘ye taşınma sebebi de bundan.
2-Ana firma altında çalışan kalıphaneler;
Bu kalıphaneler hem kendi firmalarının ihtiyacı olan kalıpları, hem de dışarıdaki diğer firmaların kalıplarını yaptığı için bana göre en şanslı grup. Çünkü kalıphane boşa çıkacağı zamanlarda firmanın kendi projelerinin ihtiyacı olan kalıpları yaparak sürekli iş garantisini ve iş süreçleri verimliliğini sağlar.
3-Bağımsız kalıphaneler;
Yurtdışı ve yurtiçi satış dengesi ile kalıphaneyi sürekli dolu tutmak önemli bir nokta. Zaman zaman fiyat dengesizliklerini de yaratan konu bu. Boş kalıphanede makine ve işçilerin maaşını ödeyeceğime az kar edeyim boşta kalmayayım sıkıntısı …
Tabii rüştünü ispat etmiş ve sürekli bir müşteri profiline sahip kalıphanelerimiz de çok. İşini düzgün yapan, her zaman büyüyor bu sektörde. Kalıp takip süreçleri, müşteriye düzenli raporlama, iş akış verimliliği ve makine parkı ile bir adım öne geçiyorlar.
Beklentiler değişti;
Ar-ge ve kalıp imali sürecini eş zamanlı ve doğru yöneten tüm firmalar çok hızlı büyüdüler. Ben buna kar topu etkisi diyorum. 4- 6 ay ortalama sürede devreye giren yeni ürünler 2 yıl içinde kar topundan çığa dönüşür. Rakipleri ezer geçer. Kar topu ile çığ etkisi yaratmak için siz de Ar-ge ve Kalıp imaline odaklanın. Karşılığını kat ve kat alırsınız.