Arçelik’te 1988 yılında Ürün Geliştirme Müdürlüğünde, o zamanki adı ile Mamul Mühendisliği Müdürlüğü’nde , çalışmaya başladığım ilk günlerdi. İnce uzun müdürlüğün sağında solunda teknik resim masaları ve masaların üzerlerinde aydınger resimler olurdu her zaman. Rapidolar ile aydıngere çizim , rapido temizlemeler, anlayacağınız tam bir nostalji. Yazıyı okuyup eline rapido almamış veya rapidoyu bilmeyenler vardır sanırım ,o kadar eski zamanlar…Bosch lisansı ile çamaşır makinesinin SKD olarak üretildiği yıllar. Bir de meşhur merdaneli çamaşır makinesi üretiliyor Çayırova fabrikasında.
Her ay başında sarı renkli A3 büyüklüğündeki zarf Almanya’dan gelir. İçinde resim değişikleri olurdu kanun hükmünde kararname gibi. Tüm bölüm toplanır. Tolerans +0.1’den 0,2’ye çıkmış mesela. Çok acayip işler anlayacağınız. Resimler dağıtılır. Orijinal aydınger resimlere resim değişiklikleri işlenirdi. Gel zaman git zaman bizler yerlileştirme projelerini hayata geçirmeye başladık. Bulaşık makinesi SKD üretilmeye başlandı. Satış adetleri Türkiye ihtiyaçlarına paralel ciddi artışlar kaydetti. Bunu gören Bosch , Türkiye’deki çamaşır makinesi üretimini sınırlamak ve kontrol altına almak için, makinelerde kullanılan Siemens motor adetlerini az göndermeye başladı. Anladık ki ; Arçelik yavaş yavaş rakip olarak görülmeye başlanmış.
Hiç unutmam o zamanki Arçelik genel müdürü Sayın Hasan Subaşı bölümümüze geldi. “Çocuklar, biz kendi makinelerimizi tasarlayıp kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız. Kendi çamaşır makinemizi yapabilir miyiz?” diye sordu. Biz de “Yaparız” dedik. O zamanlar dünya üzerinde üretilen tüm çamaşır makinelerinden 3’er adet Türkiye’ye getirildi. 1. Makineler parçalandı, Benchmark çalışmalarında kullanıldı. Her makinenin olumlu, olumsuz yönleri detaylı incelendi. 2. Makineler laboratuvara performans ölçümleri için gönderildi. 3. Makineler ise proje bitene kadar referans olarak parçalanmadan tutuldu. 3 farklı derinlik boyutunda üretim yapılacak şekilde YOÇ ( Yeni Otomatik Çamaşır) platform projesi çerçevesinde çalıştık. Sadece makine tasarımı değil, Çayırova işletmesinde de Avrupa’da o zamanlar birçok fabrikada olmayan uygulamalar hayata geçirildi. Üst denge ağırlığı ( beton ağır parça ) robotla montajı yapıldı. Yarı mamul deposu otomatik yüklendi, montaj hattında parça bittikçe üst raylarla doğrudan montaj bandına getirildi. Montaj işçilerinin yanında ekranlar, bantta farklı makineler arka arkaya montaj edilebiliyor. Kalite lopları, sayısız birçok yenilikle fabrika hayata geçtiği yıllarda Avrupa’nın en modern fabrikası oldu. TEE fabrikası da motorları Türkiye’de üretmek üzere kuruldu. Tek fabrika tek ürün felsefesi ile çamaşır, bulaşık, buzdolabı, fırın üretimi için ayrı fabrikalar devreye girdi. Şimdilerde Arçelik’in geldiği nokta hepimizin gururu. Avrupa’da marka satın alan, fabrika satın alan bir dünya şirketi. Vestel’ de harika işler yaptı %100 Türk sermayesi ve insan gücü ile. O yıllar değişim ve dönüşüm yılları idi. O kadar yoğun ve niş işler yapıldı ki deneyim için çok değerli yıllardı. Otomotiv sektöründe dünya markamız, arabamız yok ama beyaz eşya’da marka olan firmalarımız var. Ülke olarak ne kadar gururlansak azdır.
Yan sanayiler de benzer destanlar yazdılar, Avrupa’daki rakiplerini yakaladılar, geçtiler. İşte Ürün Geliştirme ve Ar-ge gücü böyle değerli katkılar sağlıyor.
Değişim ve dönüşüm hikayesinin özetidir anlattıklarım…
YARIM HAMİLE KALMAK
İnovatif ürün geliştirme ve Ar-ge gücü firmaların en değerli itici motoru. 20 yıl evvel CAD programlarını öğrenmek ve kullanmak zordu. Çamaşır makinesi panosuna et payı vermek birkaç günümüzü alabiliyordu örneğin. Şimdilerde birkaç dakikada et payı verilebiliyor. Öğrenmesi, kullanması kolay ve hızlı. Peki ne eksik ?
Mühendislik ve tasarım hizmeti sunan bir şirket olarak ana ve yan sanayiler ile Ar-ge merkezlerine tasarım yapıyoruz. Firmaları ziyaret ediyoruz, harika işler çıkaran , organizasyonu kusursuz ,çağı yakalamış firmaları gururla izliyoruz . Çoğu firmada ise az çok eksiklikler gözümüze çarpıyor, firma körlüğü olmuş, hatalar kanıksanır olmuş. Firma sahibi de biliyor çoğu zaman eksikleri.
Birkaç yıldır satılan programlara paralel sayıda artan nitelikli eleman bulmak zorlaştı. Bu tespitimize program satıcı firmalar da katılıyorlar. Bu açığı kapatmak adına yeni yapılanmaya gidilerek, tasarımcı eleman yetiştirmek üzere özel eğitim faaliyetlerine başlamaları sevindirici bir gelişme. Çünkü program satmakla işin bitmediğini program satıcı firmalar da hissediyorlar.
Sadece tasarım programını çok iyi kullanmak inovatif tasarım yapmak için yeterli değil. Firma içi tasarım ekibine performans değerlendirmesi mutlaka yapılmalı. Ürün zamanında pazara problemsiz sunulabilmeli. 3 ayda bitmesi gereken bir tasarım, 1 yılda biterse ne kadar başarılı? 9 aylık fark satış kaybına ve rakiplerin pazardaki paylarının artmasına yol açıyor. Kalıbın genelini , en azından maça, kalıp açısı nedir bilmeden ne kalitede bitmiş ürün çıkar ? Ana sanayiler bu konuda daha şanslı ama genelde sıkıntı yaşandığını gözlemliyorum. SWOT analizi yapılmadan tasarıma geçiliyor. Maliyet analizi , et payı ,hammadde optimizasyonu, yüzey kalitesi, montaj kolaylığı gibi birçok detay tasarım sırasında düşünülmeli.
Firma tasarım kültürünün oluşması,gelişmesi ,gelecek zaman ve ürünlere aktarılması için “tasarım el kitabı” oluşturulmalıdır. Geçmiş tasarımların firma tasarım standartlarını oluşturması özellikle yeni elemanların yetişmesinde çok yararlıdır. Sürdürülebilir kaliteli tasarımlar “tasarım el kitabı” ile sağlanır.
Yapmakla yapıyor gibi görünmek farklı şeyler. Eksik yapılan iş “yarım hamile kalmaktır.” Yeni ürünlerimiz firmaların çocuklarıdır. Firmaların geleceğidir. Tasarımcılık program kullanmanın ötesinde ciddi bir sanattır. Firmanın geleceğini etkiler , ciddiyet ,işe saygı ve titizlik ister.
Tasarım konusunda yetişmiş insan gücü kapasitesinin artması ve tasarım kalitesini arttırıcı firma içi ve dışı eğitim ve destekleri organize etmek ürün geliştirme müdürleri ve firma sahiplerinin öncelikli görevi olmalıdır. Tasarımcılarını el üstünde tutan firmalar her zaman için sektörün lideri olmaya adaydır. Tasarımcılar da yaptıkları tasarımların firmanın geleceği olduğunun bilinci ile işlerini severek yapmalı, mükemmelin peşinde koşmalıdır.
Giuseppe Verdi’ye Fallstaff’ı yazmasından sonra şöyle sormuşlardı;
“Bu seksen yaşınızda, opera dünyasında yüzyılın en büyük bestecilerinden biri kabul edilmenize rağmen, niçin çılgınca bir çalışmayla yeni bir opera yazdınız ve niçin bu kadar sınırları zorlayan bir tane?”
Buna Verdi’nin yanıtı ise şöyle olmuştu;
“Bir müzisyen olarak tüm yaşamım boyunca mükemmelliği kovaladım. O ise her seferinde benden sıyrılmaya çalıştı. Seksen yaşında da olsam onu bir kez daha yakalamaya çalışmayı denemek boynumun borcuydu.”